'Aşkın iki yüzü vardır; gökyüzüne benzeyen. Biri Gün'eşin olduğu diğeri ise Gün'eşin olmadığı.' Aşkın gücüyle yeniden doğmuş güneş. Yeniden son vermiş gecenin ayazına. Ve gökyüzü diğer tüm renklere meydan okurcasına yeniden mavi. Başı ve sonu belli olmayan uçsuz bucaksız gökyüzüne herkes bir isim takmış. Bazılarının sevinci, bazılarının yalnızlığı, bazılarının umudu. Aşkın başladığı yerde gökyüzü yeniden doğar. İşte orası senin başlangıcın. Ve güvenirsin gökyüzüne. Seni nereye sürüklerse sürüklesin ona bağlı kalırsın. Bilmezsin sonunun Gün'eşinin batıp gecenin ayazına izin verdiği yer olduğunu. Gün'eşin yavaş yavaş gider ellerinden. Öylece kalırsın orada. Ne geri dönebilirsin ne de onunla gidebilirsin. Karanlık yavaş yavaş içine çeker seni. Maviden eser kalmamış. Siyah bürümüş gökyüzünü. Unutamazsın hiçbir şeyi. Sadece alışırsın gecenin ayazına. Kapkaranlık bir boşlukta yalnız hissedersin kendini. Ta ki Gün'eşinin ışığından doğmuş olan Ay'ı görene kadar. O gecenin karanlığını aydınlatmaya çalışan Ay ve etrafında küçük umut dağıtan yıldızlar. Umudunu kaybedeceğin nokta da yeniden bağlanırsın ona. Küçük bir umut ışığın var artık. Ya ona bağlanıp yine sonunun ne olduğunu bilmeden onunla gideceksin, ya da sana ait olan Gök'yüzünü kaybedeceksin. Yeniden doğacak güneş ama bu sefer senin için değil; umutlarını gökyüzünde saklamış insanlar için doğacak. Karar ver; senin için doğmuş ve sonunun nereye gittiğini bilmediğin Gök'yüzün mü? Yoksa sana ait olmayan sadece insanların mutluluğunu izlemekle yetindiğin gökyüzü mü?