En yakın arkadaşım. Herşeyimi paylaşıp konuştuğum tüm sırlarımı anlattığım. Ama ben ondan sır saklamaya başlamıştım. Belkide hayatımda boyunca pişman olup ve asla kendimi affetmeyecektim. bana sonraları ne kadar acı çektireceğini bilmiyordum. Saklıyordum Çünkü söz konusu arkadaşlıktı, hissedilenlerin en anlamlısı. Kimin hakkında ne düşündüğünü biliyordum. En özelimi paylaşıyordum. Sinirli olduğumda başının etini yiyip, üzüntülüyken nazınızı çekiyordum, neşeliyken onuda uçuruyordum. Bana hiç o gözle bakmadığını, bakmayacağını bilmek ve bu nedenle hislerimi ona söyleyememek en kötüsü gibi gelirdi bazen, ama değildi. Hatta söyleyememek, onu sevmekten daha güzeldi. Gerçekten arkadaşdık, benim onu sevdiğimi, çok sevdiğimi zaten hissediyordu. Başkaca sevdiğimi anlamasa da olurdu. Ondan bile gizlediğim sırrım daha güzeldi onu sevmekten. Onu çok iyi tanıdığım, her şeyiyle sevdiğim için sevgim sürekli biçim değiştirirdi. Delice aşk ile umutsuz bir nefret arasında salınır dururdum. O anlamazdı bu fırtınaları ya da kendine yormazdı bütün bunları ama bunlardan habersiz onu safça sevmek güzeldi. Zaman zaman söyleyememekten taşma noktasına gelmek, olmadık şeylere ağlamak güzeldi. Sıfatı 'sevgili' olan bir sürü insan geçip giderken hayatımdan ve tabi onun hayatından. O hep kalıcıydı, ben hep kalıcıydım. Zaten hem beni bunca zaman ona bağlı, hem de kalbimden geçenleri dilimde saklı tutan birbirimizin hayatında kalıcı olmamızdı. Önemli olan oydu, onu sevmekse ve o asla benim gibi düşünmeyecek, hissetmeyecekse susmak boynumun borcuydu. Susuyordum bende...