Aslında tek sorun...
Birbirlerini tanıdıkları kadar kendilerini iyi tanımamalarıydı.
Sevmek kelimesi ikisi içinde ayrı anlamlar ifade ediyordu. İzmir' in büyülü sokaklarında tanışmalarına kadar bu böyleydi.
İlk tanışmaları Çağla için tam bir fiyaskoydu. Tabi anca aşık olduğunda rezil olduğunu fark ediyor.
Emre için tam tersiydi, neden mi? Çünkü Çağla ile tanışmaları, her ne nedenden dolayı olursa olsun onu tanıma fırsatı elde etmişti.
Fazla çapkın olabilir ama aşkın geldiğini anında anlamıştı yani yüzyüze geldiklerinde. Olay biraz karışık.
Annesiyle beraber istemeden bir mücadeleye katılan Çağla, her şeyin üstesinden gelebilecek miydi?
Kimse böyle olsun istemezdi. Peki ya kendi seçimleri olmayan İzmir onları barındıracak mıydı? Çağla tamamiyle İzmir' in yabancısı, Emre ise en son küçüklüğünde gelmişti bu, umut şehrine. İkiside bu şehirden gitmek ister gibi. Tabi kader birbirlerini bağlayana kadar...
Emre, Çağla sayesinde temelli yerleşti İzmir' e.
Biri iyi anılarının canını yakmasından korkarken diğeri iyi anılar edinmekten ve üzülmekten korkuyordu.
İki ayrı kalp,
İki ayrı ruh,
Birbirini bulacak mı?
Yıllar önce evlat edinilmiş ve bunu çok sonradan öğrenen edebiyat öğretmeni Ekin Susmaz. Kimsesiz olduğunu düşündüğü bir şehit çocuğun koruyucu annesi olur. Evine aldığı çocuğun 6.yaş gününde birden babası çıkagelir...