Şeytanın kafesine düşmüş bedenlerin ruhları cehennem ateşiyle harmanlandı. Gaddarlık zihinlerde taht kurarken geçmişte ki sır geleceği helak etti!
Kurumaya yüz tutmuş yapraklar, dallarından neredeyse düşmek üzereyken azraili beraberinde getirecek kadar da sert esen rüzgar adeta dallarında zor duran yapraklarla oyun oynuyordu..
Daldan bir yaprak düşecekti. Düşen, o yaprak toprağa ateş olup yayılacaktı. Şehir çöle dönecek, insanlık yok olacaktı. Acımazsız ruh kıyameti kopracaktı!
-*-
"Sen hiç birini öldürdün mü?" diye sordum bakışlarımı ağır bir şekilde, ona çevirirken. Boğazımda oluşan düğüme bir yenisi daha eklendi. Yüreğim sayamadığım kadar can çekişti. Siyah bir inci misali gözlerini üzerimde gezdirirken dudaklarının kıvrımı alayla bükülmüştü.
"Sen hiç düş öldürdün mü?" dedi soruma karşılık bir soru eklemişti. Kiraz rengi dudaklarından dökülen kelimeler ruhuma nakış ederken, o gözlerinde ki şeytani ışık anlık yok olurken devam ettirdi kelimelerini içinde kıyametler koparken.
"Birisini öldürmekten daha zalimce.."
-*-
Ölüm Şehrinin gölgesinde kalmış bedenler kana susamış olur...
Bataklığa giren herkes azraille son bulur!
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.