-Leyâl; başlı başına geceydi. Ay yerini güneşe verinceye dek oradaydı. Tıpkı karan'lığın o saf beyazı görene dek olan ânı gibiydi..
-ALINTI-
ACI.
İlk önce hissettiğim şey korkuydu. Sonrası büyük şaşkınlık. Karşımda gözleri kızarmış, yıkılmış, öfkeli, -hatta gözlerinden ateş fışkırırcasına yoğun bir öfkeydi bu- soğuk bir adam duruyordu. Bu adam hislerini dışa vurmamayı başaran bir adamdı. Şuan gardını indirmişti. Çünkü acı çekiyordu. Ama o kadar yoğun acı çekiyordu ki, hislerine yabancıydı. İçim burkulduğunda, yutkundum. Ateş Karan Mehzehiroğlu harap olmuştu. Bitikti.
Bitmişti.
"Geberteceğim. Geberteceğim lan sizi. Abini de seni de yaşatmayacağım. Babamı, ablamı benden aldığınız gibi sizi de bu hayattan alacağım." Karşımda kükreyerek konuşan adama dehşetle baktım. Ellerim titrediğinde, kalp atışlarım hızlandı.
Saliselere sığdıramayacağım bir hızla boğazıma sarılan elle beraber, sırtım duvarla bütünleşti.
Şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm. Nefes alamadığımı hissettiğimde, gözlerimin daha da büyüdüğünü hissettim. Elim, boğazıma tüm gücüyle sarılan ele tutunduğunda itmeye çalıştım. Gözlerine yalvarırcasına baktığımda tek bir duygu değişimi bile yaşamadı. Gözleri karardı. Beni görmüyordu. Sadece öldürmek istiyordu. Ölümün soğuk rüzgârıyla yüzleştiğimde elini daha güçlü kavradım. Boşuna çabalıyordum. Gücüm bu nefret ve acı dolu adamın yanında bir hiçti.
Nefesim kesildiğinde yenilmişliğin verdiği yıkık hisle ellerim düştü. Ölüm.. basitti. Bu dünyanın acımasız olduğunu kanıtlarcasına basitti. Ve soğuk.