Gözlerinde bana geçmişimi hatırlatarak kalbimin her çarpışında alevleri hissetmeme neden olan koyu mavi kıvılcımalar ve yere düştüğünde kanayan dizlerine bakıp ağlayan küçük bir kız çocuğu vardı. Gözlerinin altında beliren yeşilimsi mor halkalar zihnimin içinde beliren, dizleri kanayan küçük kız çocuğunun bulunduğu ortamı, saçlarından süzülen menekşeleri hatırlatıyordu bana. Ölüme mahkûm edilen düşüncelerim, bana silik birer tebessüm vererek zihnimde oluşturduğum darağacına çıktılar, ve etrafında kurumuş menekşelerin olduğu darağacı devrildi. Kurumuş menekşeler baskıya dayanamayıp raftan düşen bir bardak misali paramparça oldu. Düşüncelerim, öldü. Küçük kız çocuğu yeniden doğdu. O, elini uzattı. Katran havuzundan çıkarıldığımı hisseden benliğim, bana uzatılan el karşısında şaşkın kaldı. "Buna ihtiyacımız var," diye fısıldadı o ses. "Buna ihtiyacın var, Cennet Çiçeği." Sonra uzatılan o eli tuttum. Gökyüzü, tiz bir çığlık attı. Ve yağmur başladı. Gözlerimin önünde ki buğuyu yok edecek kadar güzel görünen yüzü bana yakındığım şeyi verdi. Bana, zamanı verdi. Bana, ruhunu verdi. Ve ben saçlarını okşadım. Yüzünde oluşan gülümseme, beni boğazımdan aşağı kırık cam parçalarının indiği hissine kaptırdı. Sonra... uyandım. Ve kabus tekrar başladı. NİSA ŞİMŞEK. 27.11.16