(-BU HİKAYEDE HİÇBİR ŞEY GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ DEĞİL!-)
''Yanacağız,'' diye mırıldandım buz kaplı sessizliğimin ardından. Gökyüzüne küsen hava kinini kusmak istercesine, geçtiği yerleri düşüncelerim gibi kurutarak geçiyor, mavinin dev dalgalarını kıyıya çığlık çığlığa vurdurarak ağlatıyordu. Mavinin çığlık sesleri yalnızlığın ve acının melodisi gibi etrafta ulumaya devam ederken, çarptığı kayaları mezarın altına koyulu bir tahta parçası gibi yavaş yavaş ezerek içine çekmeye devam ediyordu. Gözlerim acının melodisine dayanamayarak, kendim gibi yorgun düşüp kapandı. Bedenim; tırmalayıcı çıplak havanın ani saldırısına dayanamayarak kaskatı kesildi. Soğuk ve acıydı.
''Yanmamız gerekiyorsa kül de oluruz,'' diyerek keskin ve kinci havayı içine çekti. Şeytanın siparişi, hayatın ihanetiydi yaşananlar. Acımıza eklenen acılar bizi çıkmaza sürüklerken, omuzlarımıza kaldıramayacağımız acıları yüklemeye çalışıyorduk. Ölü ruhlar dayanır mıydı bu kadar acıya? Biz dayanmaya çalışıyorduk. Sonunu bildiğimiz halde...
Ablasının patronuyla evlenmesi sonucu, ablasıyla yaşayan 17 yaşındaki Zeynep, bir yandan ablasının 20 yaşındaki üvey oğlu poyraz'la, bir yandan da yeni okulunda uğradığı zorbalıklarla uğraşmak zorunda kalır.