Adam güçlü esen fırtına. Kız ise sularında boğulan mavi Deniz. Genç adamın kahve gözleriyle, genç kızın deniz gözleri buluştuğunda adamın şiddetli yeli, kızın denizlerinde sonsuz bir fırtına etkisi yarattı. Hayat denilen seyrüsefer sırasında kimilerinin saçlarını okşayan yel, bazılarına kasırga olurdu. Her şey geminin büyüklüğüne ve yelkenlerin sağlamlığına bağlıydı. Çürümüş bir gemi, fırtınadan korkmazdı öyleyse. Genç kızın dönüm noktası, adamın baş döndürücü eşsizliği miydi?. Değildi. Genç kızın hayatı, kazadan sonra zihninde oluşturduğu, gerçek olmayan bir hiçti aslında. Bunu öğrendiğinde yaşam bulduğu kahve gözler yabancısıymış gibi mi bakacaktı denizlere. Hiç dokunup yakmamış gibi uzak mıydı hep buz tenine. . . Gözleri bir çığlık, yaralı haykırıştı genç kızın. Bu gece, çok uzaktan geçen bir gemi. Elleriyse martı. Telaşlı ve ürkek elleri, fırtınada çırpınan beyaz bir yelken. Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun martı sevdiği denizden vazgeçmezdi çünkü. Belki kurtulmuştu bedeni. Ama ruhu ölmüştü. Bu gerçek, ağır gelmişti narin bedenine. Tüm anıları zihninde yaşamış olmasını kaldıramıyordu. En kötüsü de aşık olduğu adam tanımıyordu, tanımamıştı onu. Olacak gibi değildi. Olmamıştı da zaten. Dokunamadığı.. Göremediği.. Dindiremediği bir acı taşıyordu yüreğinde. Biraz yalnızlık, biraz hüzün, biraz çaresizlik... Daha fazla dayanamayıp çöktü çamurlu yere. Yağmur damlaları kurşun etkisi yaratıyordu yumuşacık teninde. Tıpkı gerçeklerin, kalbine saplanan sonsuz bıçak etkisi gibi. Duyduğu adım sesleriyle kafasını kaldırdı. Tüm heybetiyle karşısında duruyordu taptığı adam. Nefes aldı. Belki de son nefesiydi. Adamın bembeyaz teninde parlayan inci kolyeye gitti genç kızın gözleri. Paramparça ruhu, bu kolyeyle dirildi. Aşık olduğu adamı yalnızca zi