Uçuruma giderek daha yaklaşıyordum. Ve akıntıya ittiğim benliğimden daha çok uzağa koşuyordum. İmkansızda boğulmak gerçekten lanet olası bir şeydi. Öldürmüyordu ama daha kötüsü zehirliyordu. O kadar çok utanmıştım ki her tarafım zangır zangır titriyordu. İçimde her an patlamaya hazır fırtına yerli yerindeydi... ama bir şey eksikti. Ben... ben eksiktim. Yerin dibine girmiştim ya ondan bulamıyordum kendimi. Kahkaha sesleri giderek artarken gözlerimden boşanmaya hazır göz yaşlarımı tutmaya çalışıyordum.
Şuan içimde tuttuğum göz yaşlarımı evde akıtacaktım. Şu lanet okuldan bir an önce çıkmak istiyordum. Biri kolumu tutarak arkasına aldığında herkes dikkat kesilmişti. Bazıları şaşırmıştı bazılarının kafası karışmış görünüyordu. Birkaç dakika sadece sessizlik sürdü."Siz arkamdaki kızdan bile daha rezilsiniz. Siz kendinizi zeki sanıyorsunuz ama bu yaptığınız sadece düşük zekayla dalga geçmek. Dedim ya düşük zekayla! Layığınızı bulmuşsunuz... Umarım bir gün gerçekten büyürsünüz de bu ergenliklerinizle uğraşmak zorunda kalmayız." önümdeki uzun boylu adam oldukça ciddi ve soğuk konuşmuştu. Benim bile içim buz kesmişti. Eli kolumdan belime indi ve beni yürümeye zorladı.
Yüzünü görmek için çatlıyordum ama bir sakarlık yapıp düşmekten de korkuyordum. Gözlerim bir an da karardığında zaten güçsüz olan bacaklarımın bağı da çözülmüş oldu. Adam beni göğsüne yasladı. Karanfil kokuyordu... "İyi misiniz?" diye soran adama olumlu anlamda başımı salladım. Kendimi iyi hissettiğimde gözlerimi açtım ve hızlıca doğruldum. Adama doğru dönerken içimde garip bir heyecan vardı. Ah, kim bilir ne haldeydim? Lanet olsun!
Uzun ve geniş omuzları vardı. Altın sarısı saçları, dalgalı ve fazlasıyla havalı görünüyordu. Gözleri elaydı ve siyah bir takım elbise giyiyordu. Zihnimde dolaşan tek bir cü