Hedef #1
Wattpad Aracılığıyla Yayınlanan Bu Hikayede, Bildiğiniz ya da Bildiğinizi Sandığınız Şeyler Yok. İnanmıyor Musunuz? Aksini düşünüyorsanız; Miğfer'i henüz okumadınız sanırım. Pekala, geç kalmış sayılmazsınız. Hadi ne duruyosunuz, böyle buyrun!
- Kapak tasarımı tarafıma aittir.
Günler battı. Geceler doğdu.
Kızıl Diyar, Yeşil Zehire boyun eğdi,
Aşmah Çölü'nün en masum varlığı,
Çorak Toprakların Kraliçesi oldu.
Ordusu, Şifakök'ün sevgili engerekleri,
Rihamen Mağaraları'nın gökkuşakları,
Ve Gazel Bozkırları'nın kobralarıydı.
Mermerden konağında canı sıkıldığında,
Beyleri ovalarından sürer,
İmparatorları kalelerinden ederdi.
Dudakları büyüyle kapanır,
Ölümle açılırdı.
Kızıl Diyar usul usul zehirlenmekteydi.
Derken Şaman Atalar bir araya geldi,
Yaşam umuduyla Surahna'nın Çocukları,
Günler ve gecelerce ona yalvardılar.
Totemlerin Atası Surahnaçço'yu
Dikmeleri söylendi rüyalarında,
Tılsımlar ve efsunlarla bezediler,
Şifakök'ün kıyısına, oracığa inşa ettiler.
Geceler bitti. Günler doğdu.
Yılanların Kraliçesi artık bir esirdi,
Zehri ormanından taşamıyordu,
Kızıl Diyar böylece rahata erdi.
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler daima onun boynunu süslemiştir. Lüks içinde yaşarken hayatta istediği her şeye kolayca sahip olmuştu. Üzerine titreyen iki abisi, onu hep güldüren kız kardeşi, iyi bir yengesi ve onu sürekli çıldırtan bir hizmetçisi varken hayat ona karşı fazlasıyla cömertti.
Tüm bunları ne bozabilirdi ki?
Bir gece korkunç bir ritüele kurban edildiğinde gözlerini bambaşka bir dünyada açar. Orta Çağın hiyerarşisinin içinde kalmışken eve dönmek hiç kolay değildi. Kendi dünyasında bir öğretmenken Ölümsüzlerin akademisinde bir hizmetçi olunca, sınıf farkının acımasız gerçekleriyle yüzleşir. Burası onun dünyası değildi, burası barbarların hüküm sürdüğü Araftı ve o, hayatta kalmak istiyorsa lüks alışkanlıklarından ödün vermeyi öğrenmeliydi.
***
"Medeniyet yoksunu, vahşi barbar!" diye ona sesimi yükselttiğimde çatılan kaşları umurumda bile değildi. Tüm gün kuyudan su çeken o değildi.
"Şu sivri dilin bir gün başına bela olacak." Sert bakışlarla beni uyardıktan sonra merdiveni işaret etti. "Kahyadan fırça yemek istemiyorsan işinin başına dön."
"O kadın bir cadı." Ondan bahsederken bile tiksintiyle yüzümü buruşturdum. "Bence benden nefret ediyor."
"Hayret." Kaşları alayla yukarı kalktı. "Oysaki çok sevilesi bir kadınsın." İğneleyici sesiyle ters ters ona baktım. "Sizde öyle Savcı Bey," dedim oyunbaz bir ifadeyle. "Sizi görenlerin yüzünde güller açıyor."
"Bunu inanarak söylemiyorsun."
"Tabii ki inanarak söylemiyorum."
Gülerek bana ikinci kez merdiveni işaret etti. "İşinin başına dön aksi taktirde yarın seni sınıfıma almam. Bir hizmetçiye ders verdiğim için yeterince sorun yaşıyorum."
Bu vahşiler kendi dünyamda ne kadar zengin ve asil olduğumu anlamak istemiyordu.