Bir insan ne kadar değişebilir? Bir hayat ne kadar altüst olabilir? Olmadığımız biri gibi davranabilir miyiz?
Peki ya zorundaysak?
Henüz yeni mezun olmuş, iş hayatının baharındaki gazeteci Tessie McLaughlin, işine âşık da olsa çalıştığı şirketten nefret etmektedir. Gerek patronu, gerekse ilgi görmeyen yazıları yüzünden gitgide umutsuzluğa kapılan Tessie, tam da iş hayatının daha fazla berbat olmayacağını düşünürken işlenen bir cinayet tüm dengeleri değiştirir.
Tessie, çalıştığı şirket olan Ice&Rose’tan ayrılırsa işsiz gazeteciler girdabına hızla kapılacağını biliyordur fakat işini elinde tutması için yapmak zorunda olduğu şeyler vardır.
Bir cinayeti çözmek gibi.
Sorun şudur ki, Tessie bir polis veya dedektif olamayacak kadar vasıfsızdır. Ya bir yolunu bulup katili yakalatacaktır, ya da her şeyden çok sevdiği işini sonsuza kadar kaybedecektir. Seçim, en başından bellidir.
Tessie McLaughlin, kendini hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştir. Ama biliyordur ki, küçüklüğünden beri çırpındığı bu iş için yapmayacağı şey yoktur. Bir katilin peşine düşmek zorunda olsa bile.
Zavallı gazeteci için bir diğer dezavantaj da aşk olur bir süre sonra. Çünkü Tessie, aşkın acıtabileceğini hiç düşünmemiştir.
“Ben Tessie McLaughlin ve benden size bir tavsiye: Eğer boktan bir şirkette çalışan küçük bir gazeteciyseniz, asla büyük işlere kalkışmayın. Çünkü yerinizi korumak isterken hayatınızdan olmanız işten bile değil.”