19 parts Ongoing "Dur, kalkma" dedi Mehmet, sesinde hem bir yalvarış hem de bir buyruk vardı. Gözleri, Serin'in gözlerinde kilitliydi. Sonra, derin bir nefes aldı ve sesi daha da alçaldı. "Beni öpersen, özgür bırakırım seni."
"Sen..." dedi Serin, öfke ve şaşkınlık karışımı bir tonla. Ama Mehmet, onun lafını tamamlamasına izin vermeden konuştu.
"Bir kere olsun," diye devam etti Mehmet, gözleri hâlâ Serin'in gözlerinden ayrılmıyordu. "Bana bir an, sadece bir an için, gerçekten dokunmayı dene... Ben olduğumu bilerek. Sonra istediğin yere gidebilirsin."
Serin'in gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Bu temas, ruhunu sıkıştıran bir ağırlık gibi üzerindeydi; iğrençlik, korku ve çaresizlik arasında sıkışmıştı. Ama bir şansı olabileceği umuduyla, bu işkenceye dayanmak zorunda hissetti kendini.
Mehmet'in hareketleri yavaş, öldürücü bir sabırla sürdü. Serin'in dudaklarına değen her temas, onun için acının başka bir boyutuydu. Yaklaşık otuz saniye süren bu öpücük, Serin'e bir ömür gibi geldi. Mehmet, dudaklarını Serin'inkinden usulca ayırırken, ellerini yüzünden çekmedi. Sanki bu anın sonsuza kadar sürmesini istiyormuş gibi sessiz kaldı. Parmakları, Serin'in yanaklarından akan yaşları silerken, fısıldar gibi konuştu.
"Şşh... Ağlama."
Sonra, neredeyse varla yok arasında bir öpücük daha kondurdu Serin'in dudaklarına. Bu kez daha kısa, ama daha derindi. Serin, yerinde donakalmıştı. Nefesi düzensizleşmiş, düşünceleri dağılmıştı. İçindeki tüm duygular birbirine karışmıştı.
Mehmet, ondan yavaşça uzaklaştı. Gözleri hala Serin'in gözlerinde, yüzünde ise hüzünle karışık bir teslimiyet vardı. Derin bir nefes aldı ve kelimeler döküldü dudaklarından.
"Şimdi öldürmeyi başardın işte. Dudaklarınla zehirledin beni."
Bir an duraksadı, sanki son bir kez söylemek için kendini toparlıyormuş gibi.
"Artık özgürsün, Serin."