"Ondan şikayetçiyim memur bey! Bu kız insanları dolandırıyor!"
Şu an nerede miydim?
Saat gece on bir suları, mekan polis merkezi. Yanımda tanımadığım iki yabancı.
Komiserin önünde sırayla dizilmişken ve hemen yanımdaki yabancı beni öfkeyle şikayet ederken başımı dik tuttum ve ayağıma dolanan kırmızı eteği çekiştirdim.
"Ben kimseyi dolandırmıyorum memur bey! Bunlar okunmuş su, o zıkkımı içeceklerine bunu içsinler de hidayete ersinler diye satıyorum!"
Çocuğun bakışlarındaki öfke değişmezken gözlerinde ufak hayret parıltıları belirdi. "Bak hala gülüyor!"
Yüz kaslarımı kontrol ettiğimde sırıttığımı fark ettim ama ciddileşmek adına bir adımda bulunmadım.
Ciddi olmak bana göre değildi.
"Yeter!" diyerek masaya yumruğunu indiren de yaşlı komiser oldu. Adam haklıydı, geldiğimizden beri bir türlü susmamıştık, çıldırmış gibi bize bakıyordu. Cennet Mahallesindeki komiser Zeki abiye benziyordu.
"Salih!" diye bağırdı kapıda dikilen polis memuruna aynı sinirle bağırarak. "At bunları nezarete de akılları başlarına gelsin!"
Pata küte götürülürken, bağırışlar ve onun ikazları karakolu dolduruyordu.
Biraz kafan mı karıştı?
Her şeyin ne zaman başladığını mı merak ediyorsun? O zaman dinle. Telefonunu biraz daha yakınlaştır ve yavaşça arkana yaslan. Hocana veya annene çaktırmadan okumaya devam et.
En baştan başlıyorum.