Gözlerinin mavisi buğuluydu. Soğuk , rengi solmuş sanki bir ölünün gözleri gibiydi. Titreyen sesiyle sordu. " Söyle neden gittin?" "Mecburdum Shuu" Adımlarını bana doğru attı. Karanlıktan çıkıp odanın penceresinden içeri süzülen ay ışığının altında durdu. " Neye mecburdun? Gidişinle beni ölüme terketmeye mi?" Kelimelerim düğümlendi. Göz yaşlarım çoktan düşmeye başlamıştı. Mecburiyetimin nedenini açıklamak zordu. Dudaklarımdan dökülen hıçkırıklarım oldu. Elimi yanağına koydum. Shuu nun gözlerinde biriken göz yaşları soğuk yüzünü ıslatmaya başladı. "Özür dilerim" " Senden nefret ediyorum Imitatia." Ruhuma taştı onun aşkının nefretle dans ettiği cehennem ateşleri. Kalbim yanıyor , sızlıyor , parça parça oluyordu. "Nefret edemeyecek kadar aşıksın bana sevgilim" Soğuk dudaklarını büyük bir hırsla bastırdı dudaklarıma. Bir yandan özlem doluydu öpücüğü bir yandan da öfke. "Hayır kadınım. Nefret ettiğim kadar aşığım sana."