Tepsinin üzerinde duran ve elime almadan incelediğim fişteydi gözlerim.
Big King Menü--------------- 12,75tl
Barbekü Sos------------------ 0,50 tl
Her zamanki gibiydi, klasik menüm ve klasik sosum. Tek başıma oturduğum beyaz, kare masada ayaklarımla yerde ritim tutuyordum.
Patateslerimi kaldırdığımda, fişin devamı da kendimi belli etti. Alıp bir cebime atmak için katlarken, fark etmediğim bir yazı çarptı gözüme.
"Artık fark et be güzelim?"
Kaşlarım çatılırken bakışlarım hızla kasaya kaydı. Bana siparişimi veren çocuğun yüzüne bakmamış olmaktan pişmanlık duydum.
Uygar: Nasıl da aşık gece, gündüze? Nasıl da hayran aklım, yüzüne?
Devrim: Sorular çok, aynı olmayan cevapları gibi.
Uygar: Alışık olmadığımdan be, Devrim. Sevmeye alışık değilim, en az sevilmeye olmadığım kadar.
Devrim: Öyleyse ne? Kaybetmek mi korkun, yoksa köşe bucak kaçışın güvensizliğinden mi?
Uygar: Aynı gökyüzüne bakarken buluşmuyor ki gözlerimiz, karanlık çökerken derinden. Kayan yıldıza ait değil ki ruhumuz, umut yeşerip giderken.
Devrim: Korkun gece olmak değil mi çocuk? Karanlığına hapsedersin, bir yağmur bulutu olan beni...
Uygar: Öyle, ufak bulut. Ve korkumu körükleyen şey, yine o yağmur bulutlarının öfkelenip şimşeklere dönüşmesi. Yer yüzüne yönelmesi o beyaz şimşeklerin, karanlık geceye ulaşmak varken. Ya gidersen şimşeklerinle birlikte başkasına, ufak bulut? O zaman ne yapacak karanlık gece bir başına?
Devrim: Aptalın teki, bu gece. Hâlâ bilmez ki, yağmur bulutları gücüdür karanlık gecelerin. Ve yine aynı aptal gece, hiçbir zaman bilmez, beyaz şimşeklerin en çok gece karanlığına yakıştığını.
Uygar: Aşık olduğum bulut, gel benim karanlığıma. Gece deme, korkma. Ben varken yanında, tedirgin de olma.
Devrim: Ufak yağmur bulutu geliyor, karanlığına rağmen geceye. Peki gece, kabul edecek mi bu hediyeyi?
Uygar: Karanlı