Gülsem mi ağlasam mı bilemediyordum işte. İş yerinin önünde, onun arabasının arka koltuğunda boylu boyunca üzerinde yatıyordum. Belimi sımsıkı saran elleri beni kendisine bastırırken yanaklarıma küçük buseler kondurmaya başlıyordu. Nefes bile lamadan arka arkaya sıraladığı buseleri dudağıma doğru bir yol çizerken içimi yiyen soruyu sormadan edemedim. ''O kızı sevdin mi gerçekten?'' Bir saniye kadar uzaklaştı ve kaşlarını çattı. ''Hangi kızı?'' ''Şu üç sene önce, hani bilgisiyar oyununda tanıştığın kızı.'' Ben cevap verirken hala daha yanağımla ilgilenmeye devam ediyordu. ''Evet, hoşlanmıştım.'' Daha önce duyduğum bu sözler ilk anda canımı yaktığı gibi yine aynı şiddette canımı yaktı. Artık öpücükleri dudağımın üstüne gelmişti, konuşurken benimkiler onunkilerin arasına giriyordu. ''Peki onu mu daha çok sevdin beni mi?'' O an bir gülümseme gönderdi bana. Tutkulu ve aşk dolu bir gülümseme. Ardından dudaklarımın arasına fısıldadı. ''Seni, en çok seni.'' Yeşil gözlerine bakar bakmaz aşık olduğum adamdı o. Ne yaparsa yapsın sevmekten vazgeçemediğim adamdı. Bir yandan zıt kutuplar gibiydik, bir yandan da birbirine çekilen mıknatıslar gibi. Ne olursa olsun yine birbirimizin kollarında nefes alabilen iki gençtik. Büyüdük ve artık nefes alamaz olduk.