"Gözlerin siyah olabilir fakat içinde yanan ateşi görebiliyorum." Dedi gülümseyerek. "Aynı şey gibi. Imm. İncir?" •••• Aşiret kurbanı iki insan. Fakat bu hikayede ne kuma ne de berdel yok. Mercan Salhan. Aslen yetimdir. Fakat sapık bir adamın eline düşüp Doğuya sürüklendiğinde, bütün yetimliğinin biteceğini bilmiyordu. Bir Türk askeri tarafından kendi himayesine alınmış, ailesini aile benimsemişti. Ta ki o asker ölene kadar. İşin sonuna geldiğini düşünmüştü ki Aşiret hükmü açıkladı; Nikahı damadın kardeşine düşecekti. Aksi takdirde kocası ölen kadın, artık o aileden sayılmayacak, eğer gitmemesinde diretilirse de öldürülecekti. Turan Ağa Mercan'ı kızı yerine koyduğu ve Baran ile aralarındaki nikahın gerçek olmadığını bildiği için izin verdi bu işe. Nikah kıyıldı. Fakat asıl kurban olan Hazar Salhan'ın hiçbir şeyden haberi yoktu. Kadını abisinin eşi biliyor, yanaşmak dahi yanaşmıyordu. Ama olur ya, kalp imkansızı ister... Aynı o misal, yavaş yavaş sevdi o kalbi güzel kadını. Sarı saçlarına tapacak kadar. Yine de ağzını açıp tek kelime edemedi. "Abimin karısıydı o! Nasıl dokunurdum onun dokunduğu yerlere?" Diye düşündü sürekli. İçi içini yedi, kendisi ile savaş yaptı. Ne için? Sırf hükmü kabul etsin diye. Ailesi biliyordu çünkü, Hazar'ın aşirete saygısını. Aşireti dinleyeceğini biliyorlardı fakat aslında böyle bir nikahın kıyılmadığını öğrenseydi kabul etmeyeceğini de biliyorlardı. Sonuçta olanlar oldu. Yalancının mumu yatsıya kadar misali her şeyi öğrendi Hazar. Terketti. Yıktı geçti. Kırgındı. Aşıktı. Sonunda buraya geri döneceğini bile bile gitti. Acısı geçene kadar uzaklaşacaktı buradan.