Korkuyordum... Söyleyememekten. İçimdeki yaralarım acıtıyordu. Yapamıyordum, dayanamıyordum. İnsanlardan uzaklaşıyordum. Silikleşiyordum. Pastel bir rengin kağıda bıraktığı mat renk gibiydim oysaki, şimdi ise bembeyaz sayfanın üzerine damlatılmış bir suluboya kadar cansız, renksiz... Gitmek istiyordum. Uzaklaşmak istiyordum. Herkesten, herşeyden... İnsanlar kötü. Korkuyordum. İnsanların sonu nasıl olacaktı kim bilir? Hep düşünüyordum aslında, bu beton yığınları olan İstanbul'dan kurtulup, yemyeşil çimenlerle dolu, masmavi gökyüzüyle dolu, geceleri yıldızları seyredebileceğim bir yerde olmak isterdim oysaki. Küçüğüm. Daha çok küçüğüm. Büyümeyi bekliyorum. Uzaklaşmak istiyorum buralardan. Birçok sahte yüzleri, ikiyüzlü insanları görmek istemiyordum. İstemiyordum işte. Uzaklaşmak istiyordum sadece. Gitgide uzaklaşıyorum. Uzaklaşıyorum...
"Karımla aynı evin içinde, ayrı ayrı yatacaz öyle mi?" üzerime doğru gelen adımlarıyla birlikte arkaya doğru geriledim. Onunla aynı evde bulunduğum yetmezmiş gibi bir de aynı oda da kalacaktık.
"Tamam sen, bu oda da yat ben başka oda da yatarım." diye başka bir öneri sundum, ama bu öneri mi de reddeceğinden adım kadar emindim.
"Önerini reddediyorum. Sikseler de seninle ayrı odalar da kalmayacaz, bu oda da karım'ın yanında kalacam." ciddiyetle verdiği cevaba, ağzım açık kaldı.