Hava yağmurluydu. Şimşek göğü yarıp gürlüyordu. Bulutlar ardı arkası kesilmeyen iri su damlacıklarını yeryüzüne salıyordu. O ise karşımda dikilmiş dikkatle bana bakıyordu. Hırkasının kapüşonunu örtmüş fakat yüzünün ıslanmasını engelleyememişti. Saçlarının uçları ıslanmış tel tel alnına dökülmüştü. Uzun siyah kirpikleri ıslakken daha dikkat çekici olmuştu. Kalın dudaklarının arasından verdiği sıcak nefesi buhar olup yüzüme çarpıyordu. Yüzlerimiz çok yakındı. Gözlerinin içine bakıyordum fakat yine de en ufak ışık parçası göremiyordum. Çok derin ve karanlık bakıyordu. Büyük gürültüyle çarpan şimşeğin aydınlattığı havada yüzünü kısa süreliğine daha net gördüm. Yanakları soluk tenine meydan okurcasına pembeleşmişti. Burnunu çekti ve konuşmak için boğazını temizledi. Dudaklarını araladığı sırada şimşek göğü yardı. Aynı anda kafamızı kaldırıp gökyüzüne baktık. Daha sonra onun sakin sesini duydum, "hazır mısın?" dedi. Gözlerine bakıp gülümsedim, "Hazırım." dedim..