"Efendim Su?"
"Oturabilir miyim?" Su, az önceki duygu karmaşasını atlatamadığı için biraz ürkekçe sormuştu.
"Tabii ki, sormana gerek yok." Toprak koltukta yana kayıp bilgisayarın ekranını kapattı. Kızın bir sıkıntısı olduğunu görebiliyordu. "Bir şey mi oldu?"
Kız utanarak başını salladı. Gözlerinin dolması ona çocuğun gözlerine bakma konusunda hiç yardımcı olmuyordu.
"Çok üzülüyorum," dedi.
Toprak çaresizce kaşlarını çattı. Ona yardım edebilmek istiyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Su'nun yanağından süzülen küçük damlayı izledi. Damlayı silmek için bile olsa dokunmamalıydı ona, Su'yu daha fazla ürkütmek istemiyordu.
"Seni nasıl mutlu edebileceğimi bilmiyorum Su. Belki benimle konuşursan yardımcı olabilirim?"
Yutkundu kız. Toprak'ın kızacağını düşündüğü için sakladığı sırrını söylemek istiyordu artık.
"Benim bir oğlum var," dedi. Gülümsedi Toprak.
"Biliyorum, birkaç ay sonra o da yanımızda olacak. Adını ne koyacağına karar verdin mi? Odasını yaptık, kıyafetlerini ve oyuncaklarını aldık, geriye bir tek o kaldı."
Onu reddetti, başını iki yana salladı Su. Ağlaması daha da şiddetlenmişti.
"O değil," diye mırıldandı. Şimdi Toprak şaşırmıştı işte. Su'nun karnındaki bebekten başka bebeği olduğunu bilmiyordu.
"Doruk'u bana vermediler..."