İnsan en büyük hatalarını en umutsuz, en yalnız, en kandırılmaya hazır zamanlarında yapıyor. Sevgiye, ilgiye o kadar açız ki; biri bize biraz yakın davrandı mı anında eriyoruz; çünkü kendimizi sevmiyoruz; çünkü bize kimse önce kendimizi sevmeyi öğretmedi; çünkü kimse bizi anlamadan,kendimizi anlayamadan yaşadık;çünkü ailemiz bile onların istediğini yaptığımız zamanlarda gösterdi sevgisini. Yaptığımız her yanlışta bize anlatma yoluna değil, azarlanma ya da şiddet yoluna gidildi; çünkü bize öğretildi ki "bizim dediğimizi yaparsan aferin alırsın; ve artık biz, sadece biri bize aferin dedimi, başımızı okşadımı ya da sevdimi "değerliyiz" sanıyoruz. Aslında hiç kimse için vazgeçilmez değiliz. İnsanların hayatlarında, şartlarına uygun olduğumuz sürece yer alıyoruz. Şartlara uymuyorsak ya kendimizden vazgeçip uymak için ödün veriyoruz, ya da ödün vermeyenler bizden vazgeçiyorlar. Siz siz olun; kendinizden ne ödün verin, ne de vazgeçin! Çünkü o kadar değerliyiz ki; çünkü o kadar güzeliz ki; çünkü o kadar insanız ki.
Unutmayın! Allah bizi yaratırken kendi ruhundan üflediyse, bu bize olağanüstü bir değer katar ve bu değer hiç kimsenin verdiğiyle ölçülemez!
❝Burası Karadeniz, burada hiçbir aşk mücadelesiz olmaz.❞
"Karadeniz'e eskiden Konuk Sevmez Deniz derlermiş," dedi. Sesindeki buz dağı yüreğimi titretti.
Bunu daha önce hiç duymamıştım. Demek hırçın dalgaların sahibi olan Karadeniz'e Konuk Sevmez Deniz diyorlardı. İlk kez duyduğum için olsa gerek garibime gitmişti. Ben de buraya gelen bir konuktum.
"Peki ya, öyle mi?" diye sorduğumda bakışlarımı usulca ona kaldırdım. "Burası gerçekten konuk sevmez mi?"
"Sevmez," dedi Kuzey net bir dille. "Alır, götürür, öldürür seni. Sen de elbet gideceksin buralardan, ait olduğun yere döneceksin. Buralar hiç konuk sevmez."
Bir düşman kapıyı çalar.
Elinde ölümle bekler.
İmkânsız bir aşk başlar.