Dizlerimi karnıma doğru çekip ağlamaya devam ediyordum. Gözlerimin acıdığını hissedebiliyordum. Ama kendimi durduramıyordum, gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Dalgaların sesi bile benim sesimi bastıramıyordu. Dalgalar benle yarışırken bir erkek sesi geldi; -Esin buldum seni!! Sesinde biraz tedirginlik vardı. Sesin geldiği yöne doğru baktım ama gözyaşlarım yüzünden bulanık görüyordum. Bana doğru yürümeye başladı. Yüzünü görmek için elimle gözlerimi sildim. Rüzgardı bu. Tedirgin görünüyordu. Yanıma oturup direk bana sarıldı. O kadar mı çaresiz görünüyordum. Rüzgar bana sarılınca ağlamam daha da arttı. Kendimi hiç hissetmediğim kadar çaresiz hissediyordum. Rüzgar'ın göğsüne yasladım başımı. Rüzgar'da daha sıkı sarıldı bana. Saçlarımı okşayıp; - Sakin, sakin ol. Sakinleş bakalım sakinleş dedi. Sakinleşemiyordum içimdeki bu sızı geçmiyordu. Rüzgar'ın kollarından sıyrılıp yüzüne baktım. İçimi çeke çeke konuşmaya çalışıyordum; -Rüzgar ben onsuz yapamam. Çok seviyorum ben onu çok çokkk. Rüzgar kaşlarını çattı; - Yorulmadın mı Esin? Vazgeç artık o çocuk değişmeyecek, çabalama artık dedi biraz gür bi sesle ve beni tekrar kollarının arasına aldı. Ne yapacağıma dair en ufak bi fikrim yoktu. Bir yanım vazgeçmememi söylüyordu diğer yanım ise boşa çabaladığımı... İşte şu an soruyorum size seven vazgeçer miydi sevdiğinden? Ya da seven yorulur muydu sevmekten, beklemekten? Peki aşk mahvedebilir miydi tüm bi hayatı? Ya da yoluna koyabilir miydi tüm dağınıklıkları?