Son zamanlarda alışkanlık haline getirdiğim şekilde; yine yağmurun altında kulağımda ki dinlendirici melodi, ve üzerime düşen su tanecikleriyle koşabildiğim kadar koşuyordum. Bazen yağmur dinene kadar, bazense dindikten sonra da devam edebiliyordum. Şimdiyse....hâlâ koşuyordum. Saçlarım ıslanmış,yüzüme yapışmış, ayakkabılarımsa çamura bulanmıştı. Yağmurun yavaşlaması üzerine, bende yavaşladım. Sahil kenarına kadar ulaşmıştım. deniz dalgaları şiddetli bir şekilde kıyıya vururken, boş bulduğum bir banka oturdum. Doğrusu hepsi boştu da neyse. Yağmur hafiflemiş, ara ara atıştırıyordu. Cadde boştu, hava kararmak üzereydi ve yolum uzundu. Peki bu benim umrumda mıydı? Tabiki de hayır! Akşam da koşardım. Hatta en güzeli oydu, karanlıkta yağmur eşliğinde koşmak.... Eylül ayındaydık ancak sonbahar erken gelmiş gibi gözüküyordu. Hergün değişen hava, insanların akıllarını ne kadar karıştırsa da kimsenin taktığı yoktu. Cebimde ki telefonumu elime alıp ekran kilidini açtığımda, hiç şaşırmayacağım bişey oldu! Hiçbir mesaj ya da aramam yoktu. Gülümsedim. Yağmur yağdığı zaman bana ulaşamadıkları için o zamanlarda benle olan iletişimi keserlerdi. Yavaşça ayağa kalktım ve telefonu tekrar cebime koydum. Uzun bir yolum vardı...