Ölüm güçtü ve o da ölümün ta kendisiydi... *** Sağ kulağımdan akan kanın dudaklarımı yalayıp bembeyaz karın üzerine bıraktığı pembe damlaları izlerken tekrardan harekete geçen ayak sesleriyle ürperdim. Başımı hafifçe çevirerek yanağımı buz gibi zeminle buluşturdum. Aldığım darbelerle sersemlemiştim. Gözlerimin önünde buğulu perdenin ardındaki canavarı seçmeye çalışıyordum. Altındaki bembeyaz karla alakası olmayan çıplak, kirli ayaklarıyla yine benim için geliyordu. Bakışlarımı biraz daha yukarıya kaldırıp zafer kazanmış canavarın surat ifadesine baktım. Büyük bir kısmı olmayan yanağının altındaki keskin dişler normal bir insanın dişlerinin iki katıydı. Hırlıyordu, arkadaşlarını öldürdüğüm için öfkeliydi ya da akşam yemeğini tek başına mideye indireceği için mutluydu bunu anlayabilmem neredeyse imkansızdı. Gözlerim tamamen etten arınmış diz kapaklarındayken aramızda bir kol mesafesi kalmıştı. Eli tekrar yakama ulaştığında iğrenç koku burun deliklerimi istila etmişti. Bedenimi hiç zorlanmadan kaldırıp çarptığım ağaca yapıştırarak iyice bana doğru sokuldu. Yüzü öylesine yakındı ki bu görüntü karşısında midemin bulanması içten bile değildi. Gri gözleri yüzümü incelerken boynuma doğru eğilerek avının kokusunu içine çeken bir avcı gibi derin bir nefes aldı. Tekrar geri çekildiğinde gözleri boynuma odaklanmıştı. Ağzını, keskin dişlerini ortaya çıkaracak kadar açıp boynuma yöneldi. Ama ondan hemen önce havanın delinişinin sesi duyuldu, hemen ardından anlık bir cisim ve önümdeki suratın şaşkın ölü gözleri...
15 parts