Düğün. Yükselen mırıltıların arasında esinti gibi hissedilen yavaş bir müzik, zıt renklerin birbirini tamamladığına şahitlik eden masalar, özenle hazırlanmış çeşitli yemekler ve birbirinden renkli, şık davetliler... Hazırlıklardan kareler geliyor aklıma ama ben şu an orada olmak yerine, buradayım. Kulübede. Üstelik ne için burada olduğumu bile bilmeden. Makyajımın bozulduğunu fark etmiş olmakla birlikte bir an önce odama çıkıp davetlileri de bekletmemem gerektiğini düşünüyordum. Lakin önce ne yapmaya çalıştığını sormalıydım ona. ''Nne-ne yapıyorsun? O e-elindeki ne'' dediğim sırada siyah parlak ayakkabısının sivri burnuyla kapıyı itti iğrenir gibi. Hiç zorlanmadı bu onun güçlü olduğu düşüncesini uyandırdı bana. İyice açılan kapıdan sonra içerideki boya kokusunu alınca yüzünü buruşturdu. Az önce yüzünde sanki hiçbir iğrenme yokmuş gibi mimiklerini değiştirdi ve bana doğru sakince yürüdü. Tertemiz duran ellerini kaldırıp işaret parmağıyla bir mermer masayı aslında yanındaki sandalyeyi işaret ederek ''Otur!'' dedi. Sessizce ne diyeceğini bekliyordum ki elindeki ahşap küreği havaya kaldırdı. Ben ne olduğunu anlayamadan ağzıma geçirdiğinde bilincimi kaybettiğimi düşündüm, ağzımdan ılık suyu hissettiren kanlar boşalırken sesimi çıkaramadım. Yüzüm uyuşuyordu. Sandalyeden kalkmaya çalışırken elinde Miracles Blade markalı olduğunu sandığım bıçağıyla bana doğru uzandı ve boynumdaki kolyemin hemen üstüne dayadı ve ''Bana bunu yapmayacaktın fahişe!'' diyordu. Ona ne yapmıştım? Sesim çıkmıyordu eldivenli ellerini kanayan dudağıma bastırıyordu. Davetlilerden birisi gelip beni kurtarsın diye dua ediyorken içeriden bir çıtırdı duydum. Kafamı çevirecek oldum ama güçlü kollarıyla beni kontrol altına aldığından kafamı kıpırdatamıyordum. Biraz durunca anladım lanet olsun ki ses filan yoktu sadece papAll Rights Reserved