Sıkılmamak için şarkı mırıldanmaya başladım. O sırada kafama bir ağır bir seyin çarptığını hissettim. Ardından müthiş ağrının merkezine elimi koyup acısını dindirmeye çalıştım. Yere baktığımda bir basket topu gördüm. Kafama çarpanın o oldugunu anlamam uzun sürmedi. Burdaki banka oturduğum için kendime yüzlerce kez lanet getirdim. "İyi misin?" diye sordu yumuşak bir ses "Yaran varmı?" "Kafama bu topu yememiş oldaydım daha iyi olabilirdim" dedim sinirimi göstermek için. "Buralı olan herkes bu banklara maç sırasında oturulmaması gerektigini bilir. Ya çok salaksın ya da buralı değilsin" dedi sesindeki tonlamalı alayla. Şimdiden sinirmi bozmuştu. Çok tatlıydı baya yakışıklıydı ama fena halde sinirimi bozmuştu. Buralı olmasam bile salak lafını üstüme alınmıştım resmen. "Üzgünüm sende sadece sıradan yakışıklılardanmışsın" dedim aynı tonlamalı alayı taklit edrek. Şimdi dikkatini çekmiş olacaktım ki göz bebekleri büyüdü. "Demek beni yakışıklı buldun." diye sırıttı. Bu seferde benim sinirimi bozmuştu. Kollarımı göğsümde bağlayıp dik dik bakmaya başladım. "Ha cümlenin bitek orasını anladın. Aferin. Salak olan ben değilmişim" dedim yine onu taklit ederek. "Uf tamam pes keselim kavgayı bence." dedi bu sefer samimi bir gülümseme takınarak. Hoş çocuktu aslında. Normalde olsa fena yavşardım. Sinirim gitmeye başladıkça gözüme daha tatlı görünmeye başladı. Sarı saçları vardı. Tıpkı bir menekşe gibi. Kendine özgü bir karizması vardı.
3 parts