Herkesin bir hikayesi vardır.
İyi ya da kötü, mutlu ya da mutsuz.
Öyle ya da böyle herkesin bir hikayesi, "sebebi" vardır.
Kimisi bunu kaleme döker, kimisi ise gözyaşlarıyla döker.
Ben önce gözyaşlarımla döktüm bu aşkı.
Şimdi ise, gecelere, şarkılara, şiirlere, resimlere, filmlere dökülenlerin yetersiz kaldığı yerde kaleme dökme zamanı geldiğini düşündüm ve hikayemi sizlerle paylaşmak istedim.
Sizde benim kaldığım gibi, geceleri hıçkırarak, nefessiz kalana kadar ağlıyorsanız ve çıkış yolunun nerede olduğunu bulamıyorsanız, yaşananlara yanlış açıdan baktığınızı okurken daha net anlayacaksınız.
Önemli olan nasıl bittiği değil, nasıl başladığıdır.
Yani kendimize şu soruyu sormamız gerek öncelikle;
"Nerede yanlış yaparak başladım acaba", "Nesine vuruldum" değil...
Sahi siz nerede yanlış yaparak başladığınızı sorguladınız mı hiç?
Yoksa sadece nesine vurulduğunuzu düşünerek mi yargıladınız kendinizi?
Adım adım,
Dilinizdekileri kaleme dökmeye hazır mısınız?
Sevmediğiniz yüzünü dahi görmediğiniz bir adamla evlenmek nedir bilir misiniz?
"Abi yapma kurbanın oluyum!"
Ağlayan gözlere abime baktım, baba yarıma en değerlime.
"Ben diyeceğimi dedim, iste yada isteme Azad'la evleneceksin Evin."
...
Mutfağa girip elerimi tezgaha yasladım. Arkamda hissettiğim kara gölge ile kaşlarımı çatıp arkamı döndüm. Uzun boylu, kumral özenle şekillenmiş saçları, yeşil ormanı andıran gözleri ile karşımda duran adama baktım.
"Ne işin var senin burda?"
Elerini cebine koyup rahat bir ifadeyle parmak uçlarında yükseldi.
"Müstakbel karnımı görmek istemiş olamamı?"
Sinirle burnumdan soludum.
"Ben senin o tanıdığın kızlara benzemem bir tane çarparım ağzının üstüne!"
Yeşil hanelerini kısarak baktı yüzüme.
"Bu sözlerini sana yerdireceğim zamanı iple çekiyorum Ceylan gözlü."
Sonda kullandığı hitapla dudaklarımı yaladım. Gözleri dudaklarıma kayınca vücudum gerilmişti...
(İmdadım kitabımı okuduktan sonra bu kitabıma okumanızı tavsiye ediyorum kafanızın karışmaması için.)
Evin ve Azad
(kurgu; yetişkin içerik bulundurur.)