"Zamanın nasıl bu kadar hızlıca akıp geçtiğini bir türlü anlayamıyorum... O dünkü çocuk ben değil miydim? Bahçelerde koşan, insanlarla birlikte oturup onlarla olmaktan mutlu olan. Ben değil miydim, tramvayda gördüm o küçük sarı saçlı kızı bulmak için yollara düşen..."
"Elbette Sultanım, bunlar sizdiniz. Ama hiçbir şey değişmedi ki, siz gene sizsiniz."
Kalfa bunları söylerken yanılıyordu. Söylediği yalana kendini de inandırmaya çalışıyordu, ama çabalamak yetmezdi kendinin de inanması lazımdı, Neslişah Sultan bu yalana inanacak kadar saf biri değildi...
Osmanlı Devletinin hala devam ettiğini bir hayal edin. Ancak, şimdi İngilterede olduğu gibi sembolik bir şekilde yönetimde sözü olmadan sadece görselde var olduğunu... Hanedanın, üç şehzadeden sonra gelen adeta saraya güneş gibi doğan Sultan ile saraydaki entrika, iç savaşlar, ülke içindeki hainlerin yavaş yavaş gün yüzüne çıkmasıyla birlikte Neslişah Sultan'ın şahbabasının, Kore savaşından sonra Kore İmparatorluğunun merhum Kralıyla imzaladığı anlaşmanın patlak vermesi, iyice sarpa saran işler ve Sultan'ın bu durumlar karşısındaki yaşadığı maceraların yanı sıra Kore İmparatorluğundaki Veliaht Prens ve ailesinin de yaşadığı sıkıntıları ve buhranlı günlerini en ince ayrıntısına kadar anlatan tek solukta bitecek bir kitap özelliğini taşımaktadır.