Herkesin bir dönüm noktası,
Ya da kaçamayacağı bir son.
Uçurumun kenarında bir mıknatıs,
Eşiğine gelinceye kadar çekiyor seni.
Ama düşmene izin vermiyor.
Ağzın, dilin düğümlenmiş,
Bir kelime dökemiyorsun cümlelere.
Çaresizliğin en son hali.
Atlasan yapışmış bir kere.
Peşinden gelecek, her ne kadar istemese de.
Halbuki atlamana da izin vermiyor
Ne seninle geliyor, ne izin veriyor, ne de bir cümle söyletiyor sana. Geçmişte, ölürsen peşinden gelirim diyen kadın.
Onun elinden de tutan bir başkası var tabi, onu kendine çeken.
İki arada bir derede kalmış duygularını, belki önüne kadar gelip te atlamaya değer bulamadığın veya kulağına hala benimle kal der gibi fısıltıların eşiğinde, yalnız olan, yalnızlıkla dalgaların boğuştuğu kayaların arasında sıkışmış bir çöp. Oradan oraya savruluyorsun. Yıldızların gökyüzünü aydınlattığı ama o yıldızlardan birinin kilometrelerce uzaktan sana gülümsediği kadarsın sadece. Bir sabah güneşinin doğduğunu gördüğünde "Doğu'ya küsme, o yıldızı sana gülümsetende o güneştir işte"...
Buraya bak cılız okur. Senin geçirdiğin tüm o uykusuz geceler gibi yüzyıllar geçiren Carryhall Lisesi öğrencilerine bak. Bak ve elindeki loş telefon ışığıyla korunmaya çalıştığın gecelerin bu muhteşem yaratığını gör. Bana bak. Ben insan hayatlarını yazdım ve mürekkep olarak kan kullandım. Bana bak ve geceleri güvende olduğuna dair tüm ümitlerini kes!
"Zehir vücudumda yayılırken, okulun ilk günü Leia'nın bana '' Senin başlayacağın okulda hayaletler gezip öğrencileri öldürüyormuş. Ya sana bir şey olursa?'' dediği an aklıma geldi. Artık hayaletlere inanıyordum..."