
Her gün gözyaşlarıyla boğulmak, sessizliği tek bir çasede yok etmek... insanin kendiyle verdiği bir iç savaş. Akmayı bırakmış kendini ağırlaştırılmış gözyaşları musluğu tam çevrilmemiş su gibi damla damla akar. Dudaklardan süzülürken hiç bir acı hissetmez, hissedemez! Çünkü gözyaşlarının sahibi değerden aciz kılınmış, cazibeliği kendine yem etmiş, arzulamak istek değil tutku olmuş... Ve bunlara rağmen acınacak kulu oynamak o gözyaşlarının ona verdiği en büyük değerdi zatn. Acı çekmemeli...
Boş bir odanın ortasında güneşin cazibeliğine dayanamamış hafif vuran güneş ışığını perdeyi sonuna kadar açıp tamamlamıştım. Güneşin en keskin hali gözlerime vururken tek hissettiğim ölüm çanlarıydı. Kısık gözlerimi etrafta gezdirmekle yetinmemiş ayağı kalkmıştım. Midemin bulanık hali saframın ağırlığını göstermesindendi. Tek istediğim burdan çıkmaktı. Güneşe yine aldanmıştım. Benim istediğim güneş ışını değildi. ÖZGÜRLÜKTÜ.
Ben benlikten çıkmış başka bir bedene hapis olmuştum... Bataklığa batmış ayağımın birini çıkarmaya çalışırken diğerinide sokmuştum.
Yıllar geçmişti ama izleri kalmıştı.
Ben katil değildim, ben suçlu değildim
Ben emin ama ölümsüz degildim...All Rights Reserved1 part