Yazar olmak isteyen ve kendince farklı yöntemler deniyen Gülfem'in hikâyesi.
Bu yolculuk da Gülfem'e eşlik eden hüzünlü gözler ile bakan Süheyla teyzenin hikâyesi...
İki hayatin birleşimi ile ortaya sunulan bir hikâye.
Belki basit bir hikâye olur, belki duygu yüklü olur, belki çok sevilir, belki de hiç sevilmez yazacağım bu hikâye... bilinmez.
Hep beraber okuyarak öğreneceğiz.
~~~~
O gözlerdeki hüznü bir ben mi görüyorum, o hüzünlü bakışlara bir benim mi gözlerim ulaşıyor, o eksik pırıltıyı bir ben mi fark ediyorum, o ezilmiş hali bir benim mi içimi acıtıyor, o insanlardan kaçışı bir benim mi dikkatimi çekiyor, o yalancı gülümsemeye bir ben mi inanmıyorum, herkes sahici olduğunu mu düşünüyor herkes inanıyor mu ya da görmezden mi geliyorlar. Oysaki bilseler ruhundaki derin acıyı, kendi ile yaşadığı kavgayı, kalbinin bu dünya içinde ezildiğini büzüldüğünü ne yaparlardı.
O acı ki bitmeye sebep oluyor, o acı ki beden de ruhun daracık kalmasını, o bedenin içine sığamayışını sağlıyor
Dudaklarda isyan seslerini yükseltiyor ve kaçış olmuyor o acı ki tarif edilmez bir duygu...
~~~~
Özür dilerim Süheyla teyzeciğim bana hissettirdiğin duygulardı bunlar. Kendimi alıkoyamadım aklımdaki seni satırlara yerleştiriverdim. Belki tam belki eksik. Acını, biçare kalemimin tarifi ancak bu şekilde yetti biliyorsun acemiyim ve biraz da genç, bu şekilde tarif edişime kızma teyzeciğim biliyorum aslında beni çok seviyorsun sen de biliyorsun ben de seni çok seviyorum.
Süheyla teyzeciğinin Gülfem'i
Pembe yapraklı satırlara
sıkıştırılmış duygular...
Süheyla.
31/01/2018
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....