"Mor tentenin gölgelediği verandada oturan adama son kez bakmış yanaklarında kızarmış susam taneleri olan kız. Ne kolu kalkmış sallamaya ne de yanağına yanaşmış bir tebessüm. Ne çilek kokulu bir busesi varmış sevdiğine emanet edecek ne de bir geri dönüş yolu. Verandadaki adam ise öylece ümit etmiş bir mucizenin doğmasını. Ama onun da ne 'gitme' diyesi varmış ne de bir umudu beklemeye. Kız, önündeki yokuştan altın ışık saçakları boy göstermeye başlayınca anlamış vaktin geldiğini. Entarisinde biriktirdiği göz yaşlarını yere dökmüş ve temmuzun tüm kızıl gün doğumlarını saçlarına dolayıp gitmiş..." diye devam edecekti bu hikaye, renk değiştiren düğmeler atölyesine bahar gelene dek. Sonra unutulacak ve yeni bir hikaye başlayacaktı. Flavius ve Chiara'nın hikayesi...