"Aşkın.." Usulca başımı kaldırdım ve gözlerimi o muhteşem yüz hatlarında yavaş,yavaş ve üzüntüyle gezdirdim.Gözlerimiz buluştuğunda kahvelerinin kızarık ve buğulu olduğunu fark ettim.Gözlerimiz bile bilincindeydi sanki bu bakışmanın son olacağını,bir daha göz göze gelemeyeceklerini... Derin bir nefes alarak kendimi devam etmeye ve ellerimi ondan;sonsuzluğumdan uzak tutmaya çalıştım. "Aşkın sonsuz olduğunu söylerler;belki bazıları için bu böyledir ama ben buna inanmıyorum.Bence aşk sonsuz değildir;aşkı üreten kavramlar sonsuzdur.Aşkı üreten sevgi,bağlılık ve güven kavramları sonsuzdur.Bir insanı göz rengi,saçlarının boyu veya başka fiziksel özellikleri için sevmezsin.Ya da gülünce gözleri parladığı,yanağında çıkan gamzesi yüzünden... Bir insanı seversin çünkü ona bağlanırsın,zamanla onsuz yapamadığını fark edersin;onunla kendini iyi değil,tam hissedersin.Sanki hayatın boyunca kayıpmışsın da bir parçan eksikmişte o zaman birleşmişsindir.Onunla birleştiğini hissedersin ama istekleriniz veya zevklerinizin aynı olduğu yüzünden değil;kalpleriniz muhteşem bir ritimle birlikte çarptığı için. Ama eğer aşkın sonsuzluğunu sağlayan bu üç temel kavrama dokunursan,onları yargılarsan...İşte o zaman aranızdaki o muhteşem bağa yavaş yavaş zedelenmeye başlar.İlk başta bu o kadar yavaştır ki fark etmezsin ve fark ettiğinde çok geç olur.." Yavaşça geri çekildim ve bakışlarımı gözlerinden İzmir'in harikasına çevirdim;saat kulesine.Saat kulesinin ışıkları solgun geceyi aydınlatıyor; insanlara umut aşılıyordu. Saatin dilimini görünce yüzümde buruk bir tebessüm oluştu.Ona bakmadan sözlerime devam ettim. "Sen bizi paramparça ettin.En kötüsü de ne biliyor musun?Bunu bilerek yaptın;bilerek ve isteyerek.."