Siyah hareleri yeşillerime öylesine kilitlenmişti ki, gözleri sanki ruhumu boğazlıyor, görünmez oklar fırlatıyordu. Yutkunamadım, bakışlarına karşın güçlü durmaya çalıştım.Gözleri birer silah olsaydı beni burada, o saniyede öldürdürdü.
"Karanlığa meydan okuyorsun ama ne garip ki aynı zamanda korkuyorsun! İnsan korktuğu şeye hangi cesaretle meydan okuyabilir!"
Kelimeleri, ölümün nefesini üfleyerek ruhumu kamçıladı.Sinemde yatan çocuk sessizce ağladı, nefesim daraldı. Beni her seferinde zayıf noktamdan vuruyor akrebin zehrini hiç acımadan ruhuma akıtıyordu.Harelerinin perdesinin ardında gizlenen duygularını çözemesem de, o perdeden irislerine sızan zehiri görmüştüm. Anlamıştım, o gözler harfleri inletecek, sözcüklere ağır manalar yükleyerek o kılıcı bana duğrultacaktı. Gösterdiği yere baktım.
"Bir elma ne kadar sağlam ve organik olursa olsun, çürük bir elmanın yanında kaldığı sürece onunla çürümeye ve onun gibi olmaya mahkumdur!"
Kelimelerin arasına sıkıştırdığı anlamlar, harflere çığlık attırdı. Cümlelerin altında yatan iması, kalbime keskin tırnakları ile kesikler atmaya başladı.Yutkunamadım, sanki yutkunsam dudaklarımın arasında saklanan kelimeler, esved ruhlu adamın kelimelerine mahkum olacak ve acı çekeceklerdi..Bunu biliyorlardı ve dudaklarımın arasında saklamaya devam ettiler
"Sende şunu unutma Keskiner! Karanlığın içinde bir damla bile ışık varsa, o karanlık o ışığın aydınlığında bir gün yok olacak. Çünkü ışığın yayılması ve büyümesi ne kadar yavaş olursa o kadar kuvvetli olur!"
"Göreceğiz." dedi, boş bakan gözlerinin ardındaki duvarlarda saklı duygu, ruhumu tavana astı. Elmanın sağlam tarafına bıçağı sertçe sapladı ama sanki o bıçak elmaya değilde kalbime saplanmıştı. "Göreceğiz, doktor karanlığın kasveti, ruhuna buluştığı zaman bu söyledikleri
Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi.
" Gel ben sana espriyi göstereyim."dedi.
Elini kemerinin üzerinden çekip göğsünün üzerinde yazan yazıyı işaret etti.
" Bak bakalım burada ne yazıyor?"dedi sesindeki alaycı tınıyla.
" Arslan."dedi karşısındaki adam kısık çıkan sesiyle.
Ardından Eylül'ün yaka kartını gösterdi Toprak parmak ucuyla.
"Peki burada ne yazıyor."
"Eylül Arslan."
"Aynen öyle." dedi Toprak başını aşağı yukarı sallayarak. Ardından elini kaldırıp yüzüğünü gösterdi.
" Bu."dedi sorgulayan sesiyle.
" Yüzük."
Eylül'ün elini tutup kaldırdı.
" Bu."dedi tekrar.
Aynı cevabı aldığında ellerini indirip birbirine kenetledi. Ve tekrar kaldırıp herkesin gözüne sokarcasına konuştu.
" Birleştir bakalım ne çıkacak ortaya."dedi. Ardından masaya göz gezdirip karşısındaki adama dikti bakışlarını.
Birkaç saniye cevap vermesini bekleyip adamın omzundaki elini sıktı.
" Evlisiniz."dedi adam fısıltıdan farksız sesiyle.
" Doğru cevap." dedi Toprak alayla.
Adamın omzundaki elini çekip yüzünü Eylül'e çevirdi.
Birkaç saniyeliğine yumuşayan bakışlarını tekrar buza çevirip masaya döndü.
Birbirlerine kenetlenmiş ellerini gösterip: " Duyduğunuz gibi biz evliyiz. Daha öncesinde bilmiyordunuz çünkü bilmenize gerek yoktu. Şimdi öğrendiğinize göre herkese afiyet olsun." dedi.
Masadan yükselen hayret nidalarını umursamazken masadaki yerine ilerledi. Eylül'ün elini bırakmadan yanındaki sandalyeyi çekip:" Geç güzelim." dedi. Yanlarındaki birkaç kişi duydukları ile küçük çaplı bir şok yaşarken onların gözü sadece birbirleri üzerinde idi.