Nefret... Yalanlarla büyüyen bir insanın kana boyanmış hayatında edilebileceği tek histi belki. Ya da olmayan gerçeklere açtığım savaşta yenemediğim tek düşmanım. Kısaca silahlar elimdeyken kana buladığım bu hayatta küçük yaşta yalanlarla büyümekti nefret. O kalbimin zincirlerini ele geçirmişken nasıl olur da kilidi başkasının kırmasını beklerdim? "Belki de..." Ürkütücü ifadesine karşın dudaklarından dökülen o hoş tını bir yerde umut barındırıyorken kim bilir kalbinde ne fırtınalar kopuyordu? Çoğu zaman sert yumruklara zırh oluşturan eli yumruk şeklinde tam kalbinin üzerinde durmuş bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. "...bizim için yeni bir hayat vardır, burada." Bir an olsun gözlerimden ayırmadığı gözlerinden öyle duygular geçiyordu ki hayatımda hiç tatmadığım sevgi onun bakışlarında can buluyor hissi duymuştum. Kalbinin üzerindeki yumruğa inince bakışlarım ruhsuz bir gülüş belirdi dudaklarımda. "Benim için orası... bir mezarlık." Bir savaşın içinde olduğumun farkındaydım zaten. Silahlar elimde insanların kalbini yaralayarak hayatı kana buluyordum. İçimdeki mezar taşlarına kanla yazılmış bu isimler oldukça yaşayan bir nefret olacağımın bilincindeydim. "Ben nefret değilim. Nefesimle seni boğabilecek nefretin soluğuyum." İçimdeki mezar taşlarına kendi ismimi kazımamak istiyorsam birisini daha peşimde sürüklememeliydim. İşte bu yüzden nefretin soluğu olup ciğerlerinde dolaşıyordum ama en büyük korkum bir gün o ciğerlere ölüm kokusunun dolmasıydı.
31 parts