''Bir sinek ile bir insanın arasındaki en büyük benzerlik şüphesiz ki kendi bilincinde kurduğu düzenin her an yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmasıdır.'' Bu cümleyi sizin için biraz açayım isterseniz. Neredeyse beş milyon lavranın içinden sadece bir kaç tane yavru vardır; rüzgarı hissedip, havayı koklayabilen. Bizim için ufak olan bir alanda özgürce dolaşır hatta kendisini bulunduğu yerin efendisi olarak bile görebilir. Ta ki bir insan onu avuçları arasında sıkıştırana ya da bir kurbağa tarafından saliseler içerisinde yutulana kadar. İnsan da böyledir. Neredeyse on milyona yakın sperm hücresinin arasından sadece o yarışı birincilikle bitirir ve sadece o rüzgarı hissedip, havayı koklayabilir. İyi-kötü, güzel-çirkin gibi sıfatları isim sayarak yaşamaya devam eder ve büyük bir ihtimal çoğu durumlarda sadece kendisini düşünür. Birileri ona değer verdikçe kibri; birileri ona zarar verdikçe de nefreti bir okyanus dalgası gibi büyür, büyür, büyür ta ki Tanrı tarafından fukara sümüğü gibi duvarın birisine yapıştırılana kadar. Seri olarak karşınıza çıkacak bu romanda işler sürekli karışacak; iyi ile kötü birbirine girecek hatta ve hatta dogmalar bile sürrealleşip karanlık tarafından yutulacak. İyi son, az merak, mutlak iyi ya da mutlak doğru bekleyen okurlarım; size üzülerek belirtmek isterim ki aradığınızı burada bulamayacaksınız.