Babalara ancak kızlarının ilk aşkı olmak yakışırmış. İlk mutluluğu, ilk tebessümü, ilk cesareti, ilk kazanışı... Bunlar okuduğum bir romanda geçen sözlerdi. İlk okuduğumda abartısız yarım saat gülmüştüm. Bunlar çok yabancıydı bana. Babam benim için ancak ilk acı, ilk gözyaşı, ilk nefret, ilk kaybediş olabilirdi. İlk önce annemi almıştı elimden sonra da elimde kalan tek şey olan özgürlüğümü... Daha çok küçük yaşta başlamıştı benim direnişim. O zaman belliydi zaten kaybedeceğim. Koskoca hayata karşı yapayalnızdım. Önce ailemle sınamıştı hayat beni. Karşıma duvar gibi aşılmaz bir baba koydu. Sonra da çaresiz bir anne ekledi yanına. Kocasının esareti altında yirmiyi seneyi aşkın süredir yaşamaya çalışan ama her seferinde şiddete kurban giden... En sonunda da bir ölüm yeşertti, umutsuz kalbimin çorak topraklarında... Zamansız bir ölümdü bu , çünkü annemdi giden... Daha annemin yasını tutamadan cezası bana kaldı. Yine de, yine de asla boyun eğmedim! Ne babama, ne buna acımasız hayata! Çaresiz kalınca yagmuruna sığındım sadece . Doluya yakalanacağımı bilmeden.. BU hikaye direnisimin hikayesi. Bu hikaye özgürlüğe çırptığım kantlarımın hikayesi..