Ne bir yıldız aydınlatır gecesini bir şairin parıltısıyla, ne de bir güneş aydınlatır olmayan gündüzünü..
Her gününde felaketi çağdaştıran bir sessizlik hüküm sürer, karanlık ruhunun örselenmiş kıyılarında.. Hayatı, bir kuşun kanatları altında oradan oraya savrulur. Güzellik, belindeki silahın namlusunda solar.. Adını sadece üç kişiden duymaya alışkın olan Mustafa Ali..
Nam-ı diğer Hopali!
Elindeki tesbih taşında gizlidir, sabrı.. Namındaki gücün değil, bileğindeki gücün esiridir. Dilindedir hayattaki tek amacı, tek yemini.. Hayatta kalmak için tek seçeneği var!
'Asla aşık olma!'
***
"Sen korkak adamın tekisin Mustafa Ali!" dedi, göz yaşlarını utanmadan gösteren genç kız..
"Sabır.." dedi. Dudaklarında hiç düşünmeden can vereceği bir gülüş belirdi adamın..
"Sabır sevdanın zekatıdır.."
Elindeki tesbihi var gücüyle koparan adam, can damarını kopardığından bihaberdi.. Bu koparış iki yüreğin ilk depremi değildi, ilk kırgınlıkları hiç değildi.. Tüm bu olanlardan daha fazla can yakması kaybedişlerin hangi kısmına dahildi? Etrafa savrulan bütün taşlar yere birer ikişer düşerken, içlerinde en değerli olanı, gözlerinin hayat verdiği zümrüt bezeli taşı kızın avuçları arasına bıraktı. Aslında bıraktığı bir taştan daha fazlasıydı.. Ettiği yeminlerini bir kenara bırakma zamanı artık gelmişti..
"Ve Allah şahidim olsun ki, sana bunu öğreteceğim!"