Bir oyun oynadığınızı düşünün. Başlangıcı güzel ama devamı berbat. O oyundan sıkıldığınızı hayal edin. Ölesiye nefret ettiğinizi. Ne yapardınız? Oynamayı mı bırakırdınız? Ya da fırlatıp atar mıydınız? Bunaldığınızda yeter deyip başından kalkardınız belki de. Peki ya hayatınız? Hiç sıkıldınız mı hayattan? Ya da yeter diye bağırıp bırakmak istediniz mi? Ara vermek nasıl olurdu mesela? Böyle düşündünüz mü hiç. Yaşamaktan yoruldunuz mu? Omuzlarınızdaki o yükü hissettiniz mi? Ama yine de yaşama sıkı sıkı tutundunuz değil mi? Hayır mı? Sadece yaşamak zorunda hissettiğiniz için mi yaşıyorsunuz? Korktuğunuz için belki de? İşte benim hikâyem tam olarak bu. Ne eksik ne de fazla tam olarak bu. Hayat omuzlarımdaki baskısını her hissettirdiğinde ağlayarak kaçmak uzaklaşmak istiyorum. Tam o anda sarılacak bir bedene başımı yaslayacak bir omuza ihtiyaç duyuyorum. Ama asla bulamıyorum. Ne bir beden ne bir omuz. Benim yaşama tutunmamı sağlayacak bir tek kelime dahi bulamıyorum. Bu benim arayışımın hikâyesi. Bu benim mücadelemin hikâyesi. Benim dünyayla olan savaşımın hikâyesi. Sonunda yenileceğim ama yaşadığım her gün benim.All Rights Reserved