İnsanlar cennete uzak, cehenneme yakındı. Cehennemin Kıyısında yürüyorlardı. Her yalanlarıyla, her günahlarıyla.
İnsanlar yer yüzünde şeytandan kaçardı, çünkü bilirdi ki şeytanın ve kötülüğün onlara verebileceği tek ışık ateşin ışığı olurdu.
Cehennem yer altındaydı, azaplarla ve günahların bedelini ödemek zorunda olan insanlarla doluydu. İnsanlarda oradan korkuyordu, oradan kaçıyordu.
Asıl garip olan ise insanların şeytandan kaçmasına rağmen sığındığının yine şeytan olmasıydı.
Yer altı ve yer yüzü birbirine bağlandığında ise herkesin öncelikli korkusu oydu...
Bu hikayenin bir gölgesi bir de avcısı vardı. İkisi de Şeytanın hizmetkarıydı, görevlerini yapmadıklarında herkesin korktuğu o ateşe girmiş, cehennem azabını tatmışlardı. Bu acıyı duyan ve hisseden yer yüzünde ki tek insan ise ben olmuştum. Onların yer altında yandığı ateşte, ben yer yüzünde yanıyordum.
Eftelya'nın tek dileği, çocuklarının karşısına hep iyi insanlar çıkmasıydı.
Hayat ona dünyanın en güzel tesadüfünü, kocasını vermişti.
Ve tabi onunla birlikte sayısız güzel insanı...
Kafasını bıyık altı bir gülümseme eşliğinde çocuklarını izleyen kocasına çevirdi.
Onunla büyümüş, acı çekmiş, yara almış ve onunla tüm dünyası değişmiş, hayalini bile kuramayacağı güzellikte bir hayatı olmuştu.
Çocukları için de dileği, yol ne kadar dikenli olursa olsun sonunda hayallerinden de öte düzlüğe kavuşmalarıydı.
Zaman ilerledikçe kader de ağlarını örüyor, Defne ve Kartal Deniz için planlarını kuruyordu.
Bir yaz gecesi hiç ummadıkları anda iki kardeşin de hayatı değişecekti.
İkisi de sınanacak, sınandıkları yerlerden defalarca kez yara alacaklardı.
Çünkü o yaz gecesi çıkmazdı.
Güzel olan da buydu.