WattpadRomanceTR'nin "Genç Kurgu" okuma listesinde 🍁
İlk yayınlanma tarihi Mayıs, 2014
Düzenlenme tarihi Ağustos, 2018
Seçil Aktaş, yaşadığı travma sonucu hayallerini öldürmek zorunda kalmıştı on dört yaşındayken. Kurduğu her hayal, vücudundaki bir yıkımı temsil ediyordu onun için. Konuşmamayı seçmişti o artık. Kimeydi bu veryansını, kendisine miydi yoksa yalnızlığına mıydı bilmiyordu. Kabuk bağlamış acıları koparıp tekrar hatırlatıyordu ne için burada olduğunu, ne için savaştığını.
Çalan bir telefon, insanın hayatını ne denli değiştirebilirdi peki? Seçil bunu öğrenmek üzereydi şimdi. Doruk Yalçınkaya, hayatına aniden düşen bir umut silsilesiydi onun için ama farkında değildi henüz. Doruk konuşuyordu, Seçil dinliyordu. Oysa Seçil konuştuğu kişinin Doruk olduğunu bile bilmiyordu.
Nihayet Kupa Kızı, yaşadığı şehri terk ederek Kalsedon'a gittiğinde, büyük yalan sonunda başlıyordu. Telefondaki sesin sahibi olduğunu düşündüğü Görkem Seçkin'le yakınlaşırken, aslında Sinek Valesi'ni yanlış kişide aradığından haberi yoktu. Doruk ve Seçil arasındaki çekim giderek büyürken, Seçil, kalbini mi yoksa mantığını mı dinleyecekti? Peki ya geçmişinden gelen bir yabancı, bütün oyunun seyrini değiştirdiğinde, bildiği tüm doğruları ters düz ettiğinde ne olacaktı?
"Geçmişinden vazgeçmeyenin, mükemmel bir geleceği olamazdı Kupa Kızı."
➖
Bu hikaye, kirlenmiş zihinlerin hikayesi.
Bu hikaye, birbirlerini yalnızca sesleriyle tanıyan iki kişinin hikayesi.
Bu hikaye, perçinlenmiş ruhların serbest kalma hikayesi.
Bu hikaye, Kupa Kızı ve Sinek Valesinin hikayesi.
Kapak Tasarımı: @japoncivciv
Aşk suçtu.
Senin olmayan birisi için beslediğin duygular bir cellat gibi dikilirdi karşına. Sonra kollarına iki asker girerdi, o askerler başını bir kütüğün üstüne bastırırken boynuna inecek baltayı büyük bir sabırla beklerdi insan beklerdi ki, cellat alacak onun kellesini.
Ama o balta inmeden önce, dururdu zaman. Sabır kanatırdı insanın her bir zerresini, bir işkenceden farksız akardı saniyeler, bir sudan sessiz, bir dalgadan daha hırçın.
Aşk cellatı, ve o balta aşkın ellerinden inerdi insanın boynuna. Sevda cehennemdi, seni sevemeyen birinin aşkı ateşdi.
Kendi kalbini yakan, kendi kanını akıtan bir kılıçtı. İnsan nasıl saplardı kendi sırtına bıçağı?
İnsan ancak aşık olsa ihanet ederdi kendisine.
Aşk ihanetdi, aşk en büyük oyun ve insanın kendine yaptığı ihanetdi.
O Yavuz Payidar'dı, kendine en büyük ihaneti yapmış sırtına bir bıçak saplamış, boynunu bir cellatın önüne uzatmıştı.
O Payidar'dı, sevdalanmıştı.
Ve sevda, onun ihanetiydi.