Elimde sıkıca tuttuğum bir kitap vardı. Her bir cümlesinde kendimi kaybettiğim, her bir cümlesinde kendimle karşılaştığım bir kitap. Tren garında, kapıları açık vagonlardan birinde oturuyordum. Ayaklarım aşağı doğru sarkıyor, gözlerim hemen karşımda duran trenin üzerine spreyle yazılmış bir duvar yazısının üzerinde dolaşıyordu. "Ölmedik ama pek yaşıyor gibi de değiliz" Sert bir rüzgarın saçlarımı önüme savurmasıyla gözlerimi yazıdan çektim. Saçlarımı geriye doğru attıktan sonra derin bir nefes alarak kitaptan rastgele bir sayfa açtım. Yüz kırk üçüncü sayfada gözüme ilk çarpan cümle "Belki de, olduğum gibi görünseydim, sonumuz böyle olmazdı." oldu. Dudaklarıma ince, alaylı bir gülüş yerleşti. Parmağımın ucunu sararmaya yüz tutmuş sayfanın üzerinde gezdirirken 'Bu sefer haksızsınız Oğuz Bey,' dedim. 'Olduğum gibi görünseydim de sonum yine böyle olurdu.' Başımı yaslayıp kitabı hafifçe kaldırarak kaldığım yerden sesli bir şekilde okumaya başladım. Nerede, ne zaman, hangi koşulda olursa olsun Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar'ını okumak beni dinginleştiriyor, kavgamdan biraz da olsa kaçarak nefes almamı sağlıyordu. Ezberimden okuyacak kadar bilsem de gözlerimi sayfalardan ayırmadan okumaya devam ederken sesim yükseldi ve "Bütün romantik oyunlarda olduğu gibi..." diye okurken cümleyi benim dışımda söyleyen bir ses daha duydum. Onun sesiydi. Beni bulmasının şaşkınlığı ile kitap elimden kayarak yere düştü. Boğazımdan sesli bir yutkunuş geçerken fırtınayı andıran gri gözlerini bana çevirdiğini hissettim. Ona bakmaya cesaretim yoktu. "Bütün romantik oyunlarda olduğu gibi şiddeti haklı gösteren bir serüvenimiz yaşanacak: Şiddeti düşünmekle başlayacağız ve şiddetle bitireceğiz."All Rights Reserved
1 part