Hafta sonları pek dışarıya çıkmazdı. Nasıl çıksın ki, insanlara karşı çok tehlikeli bir çekim gücü vardı... Bir cumartesi öğlen vakti semt pazarına gitme gafletinde bulundu. Çocukluğundan beri pazarları hiç sevemedi ve mecburiyetten bir kıvırcık demeti almak için bu cehennem çukuruna girdi. Cebinde üç lira otuz beş kuruş vardı. İlk tezgaha yöneldi. Fiyat etiketi yazmıyordu. Kesin pahalı verecek bu ibnetor, diye düşündü. Duyduğu rakam cebindekinden fazla çıktı. Dört lira. Üç liram var, dedi. Kahverengi suratlı herif yüzüne bile bakmadı. Diğer tezgahlardan daha ucuza bulabileceğini düşündü. Kim bilir, belki eli yüzü düzgün biriyle karşılaşırdı. Allah büyük. Bu güneşli güzel günde bütün suratsızları karşısına çıkarmazdı. Bulduğu diğer tezgahta Üç liraya marul vardı. Bir tane verir misin, dedi. "VERİR MİSİN?" deme yanlışını yaptığının farkındaydı ama umudu vardı. Tezgah arkasındaki sidik rengine bulanmış suratlı herif marul demetlerinin içinden en küçük olanına el attı. Sonra çeker gibi yapıp bir daha atı. Bu hareketi dört beş defa, seri bir şekilde yaptı. Ve işte zafer! Marul demetini pençesiyle kavradı...