Bir gece vaktiydi.Soğuk ve ürkütücü idi. Uzun vakittir gerçekleşmeyen ay tutulması gerçekleşmişti. Sular; duru ve puslu idi. Ay, bir ışıldak misali idi. Gece ile sabahın arasında kalmıştı. Ormanlar, yırtıcı kurtların ulumalarıyla yankılanıyordu. Her bir ses; doğanın açlığını, ürkütücülüğünü simgeliyordu. Ve o... Küçük, cesur, aşık kız... Ormanda kaybolmuş bir çocuk gibi delicesine koşuyordu. Her yeri kan revan içindeydi. Bir telaşı vardı. Ama korkmuyordu. Aşık olduğu adamı, ölümün pençelerinden kurtarabilmekti onun tüm gâyesi. Aslında adamda onu seviyordu. Lâkin onlarınkisi intihaşk gibiydi. Ne intihâri düşler vardı ortada, ne o aşkı yaşatabilecek cesaret... Ne ölü vardı, ne yaşayan. Kız, hayâlperestti. İnanıyordu olacaklara... Her sabah, her gece ve günün her saati, her mevsimi bir dilek tutardı. Tanrı'ya yalvarırdı.Adam, korkaktı. Kaybetmekten, aşık olmaktan, gerçeklerle yüzleşmekten, her şeyden korkardı. Bir gün adam tükendi... Kıza doğru bir adım attı ve tam o esnada ay tutulmaya başladı. Her tarafa ışık saçıyordu, engin sular tüm kırlığı coşturuyordu. Aşık adam ve cesur kız birbirlerine koşuyorlardı. Ay ışığı ziyadesiyle parlamıştı. Gecenin içindeki güneşti âdeta. Tüm cihan durmuştu sanki, çünkü birbirlerine sarılmıştı iki aşık. Onlar birbirlerine dokundukça tüm bedenleri kor alevlerle tutuşuyordu. Dokundukları her yer bir yara izi bırakıyordu. Ve aşk tüm benliğini açığa çıkarmıştı. Aşk; bedende değil, yürekte yaşardı.
1 part