21 mart 1998 tarihinde, saat 03.45' de bir yetimhanede yangın başladı.
*
Düşünün isterim; anne ve babasız bir başına büyümenin nasıl bir şey olduğunu. Bir de sizden tonlarca ağırlık fazla,binlerce odalı, geceleri ormandaki uğultu sesinden korkarak uyuyamadığınız bir yapıt.
Bir yetimhane düşünün.
İçerisinde her türlü kötülüğün döndüğü, kimsenin dur diyemediği, binlerce çocuğun hayallerinin çalındığı, zulüm edildiği bir yetimhane.
Orada kalmak ister miydiniz?
Tüm çocukluğunuz tramvalarla doluyken, reşit olmanıza yanlızca birkaç saat kala, o yetimhaneden kaçmak ister miydiniz?
Mehpare Gündüz yaptı. O yetimhane denilen tımarhaneden kaçtı.
Yakarak.
Tüm çocukluğunu, zulümleri, zulüm edenleri, zulüm görenleri yakarak kaçtı.
Özgürlük tek gayesiydi. Ruhu,bedeni, düşünceleri, zihni özgürlük ateşiyle kavrulan genç kız, bu ateşi onlara da bahşetti.
Fakat bir felaketten kaçtığını sanarak, diğerine doğru koşuyordu, nefes nefese.
Yangının soruşturmasını devralan Savcı Özgür Yaman Koralp'e doğru koşuyordu.
Onu, kurtuluşu sanıyordu.
Onu, oyuncağı sanıyordu.
Ona, aşık olduğunu sanıyordu.
Şimdi bir kez daha düşünün; siz felaketinize aşık olabilir misiniz?
---
(Hikaye 90'lı yıllarda geçmektedir.)
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi.
Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi.
Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi?
İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri.
Mumlar üfledim, dilekler diledim.
Kayan her yıldızda adını sayıkladı dilim.
Ve o bana doğru tek bir adım geldiğinde
Ben hiç gitmesin diye bütün yolları denedim.
🏀
"Doruk?" dedim heyecanla. Bakışları yüzümde oyalanmaya devam ettikçe duramadım yerimde. Bir şey söyleyecekti. Bir şey söylemek için buradaydı. "Kaptın mı formayı?"
"Feza," dedi ve seri adımlarla ona doğru ilerlediğim sırada o da birkaç adım yaklaştı bana. Sadece ismimi söylemişti ama heyecanını yansıtması için bu yeterliydi. Devam etmesini beklerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Kaptık formayı."