Hayatın önemini ve saçmalığını 14 yaşında anladım. Büyük, kocaman aşk acısı çekiyordum. Kollarıma özentilikten olsa gerek faça atıyordum. Sanki sevgini göstermenin tek yolu buymuş gibi. Hayatıma Doruk diye birisi girmişti o aralar. Her şeyimdi diyebilirim. Sevgiliydik ama sorunlar yaşadık ve ayrıldık. Bir yandan Doruk, bir yandan ailem ve benim ruh halim soğumuş çay gibiydi. ilk başta güzeldi ama zaman geçince iğrenç olmuştu. Hayatımın o güne kadar ki en zor dönemlerini atlatıyordum ve 'ergen' bir kızın en yakın arkadaşı olmalıydı. Ama ben en yakın arkadaşım kim bilmiyordum. Uzun, karanlık, çıkmaz bir sokakta kaybolmuştum. Derken aklınıza gelebilecek her türlü kötü şeye başladım. Neden peki? Gerçekten psikolojimin kötü olmasından mı, yoksa kişiliğimin kötü olmasından mı başladım bu işlere? Hayatıma yeni birisi daha girdi o aralar. Adı Deniz'di. Adını hak ediyordu. Deniz gibi eşsizdi kişiliği. Bir gün dalgalı, bir gün çarşaf gibi... Deniz'i hayatıma sokmamalıydım işte ama geldi, girdi, öptü ve çıktı. İlk öpücüğümü ondan almıştım ve ertesi günü yani DOĞUM GÜNÜM'de benden ayrılmıştı. Doğum günümün özellikle altını çiziyorum çünkü hiçbir kız hatta erkeklerde dahil doğum günlerinde 'İyiki doğdun' mesajı yerine ayrılalım mesajı istemez, yıkılır. Ama ben yıkılmadım, ayaktayım sizin kötü bildiğiniz maddeler sayesinde.