"Sert bir adamsın..Gizemli ve ürkütücü.Simsiyahsın,kendini siyahlara bürüyorsun.Saçların,kirpiklerin giyimin bile siyah.Seni sadece piyano çalarken sevgi dolu görüyorum,notalara basarken o kadar nazik ve sıcaksınki.." dedim bir müzik aletini kıskandığımı belli etmemeyi umuyordum,bu aptalcaydı.
"Hayatımdaki tek beyazlık piyanomdaki tuşlar." dedi kısık sesle.Bu cevap bile ona çoktu. Ne soru sormama izin verirdi,ne de çok konuşurdu aslında.
"Hadi sarıl,donucaksın.Sabaha bizi bulurlar." dedi beni kendine iyice çekmişti.Ben de kafamı onun göğsüne gömüp kokusunu içime çektim.Keşke bizi bulmasalar diyordum,ama ormanın ortasında nasıl yaşayabilirdik ki? Bulurlarsa da çok yakın ama yine benden çok uzak olucaktı..
Saçma düşünceleri kafamdan uzaklaştırıp kokusunu içime çekerek uykuya daldım...
İnsan her yara aldığında daha çabuk iyileşir mi gerçekten?
Yoksa o yaralar zamanla sadece daha derine mi işler?
Acı, yalnızlık ve bitmek bilmeyen karanlık... Bunlar büyürken bana eşlik eden tek duygulardı.
Çocukluğum onların nefretin gölgesinde sessizce kayboldu.Sevilmenin ne olduğunu bilmeden, ağır bir sessizlik içinde geçti.
Büyüdüğümde yanımda yalnızca alıştığım o soğuk boşluk vardı. Yaralar birikti, izler derinleşti. Hepsi bir şekilde geçti ya da geçmedi. Şimdi geriye ne kaldı bilmiyorum; sadece bir boşluk, sessiz ve sonu olmayan bir boşluk...