Bir çocuk annesi öldüğünde büyür, demişlerdi bir keresinde. Ben on yaşında büyüdüm. Ama büyüdüğümü kabul etmedim. Annem beni büyütmemişti ve ben de büyümemiştim. Ölüm, on yaşındayken bir ilüzyondu. Canımı acıtan ve beni hıçkırık tutana kadar ağlatan bir ilüzyon. * * * Yatağımda büzülmüş yatarken rüzgarla havalanan perdeyi seyrediyordum. Yorgan ayaklarımın ucunda top olmuş halde duruyordu. Bu, küçüklükten gelen bir umuttu. Annem üşüdüğümü görüp üstümü örtecekti. Ve o gelene kadar üstümü örtmeyecektim. Ama sonra kapı açıldı ve adım sesleri önce yaklaştı, sonra uzaklaştı. Yiğit perdeyi çekip camı kapattı ve yanıma yürüdü. Ayaklarımın ucundaki yorganı üzerime örttü ve fısıldadı: "Bu kırılmaz hallerin, hep kırılganlığından Papatya."