Zamanın eskitemediği, ayrılığın unutturamadığı bir aşk... Kader onları iki ayrı uca sürüklese de sevdalarını yüreklerinden atamayan iki âşıktı Ayşem'le Murat. Araya giren yıllar, insanlar, dayatılan hayatlar kavuşmaya engeldi belki ama sevmeye değildi. Ne kadar acıtsa da Ayşem'in yapmaya gücünün tek yettiği şey yüreğini Murat'a saklamak, onu sevmeye devam etmekti. Onu tutsak eden prangasıyla her gün öncekinden daha karanlık sabahlara uyandığı bir evde hayata tutunmaya çalışırken ona güç veren tek şey kızıydı. Güneşin battığı hayatının karanlığına ay gibi doğmuştu Aylin. Ancak karanlıkla savaşmayı başaramazsa sadece onun değil, yaşama sebebi olan kızının da ışığı sönecekti. Peki, Ayşem seksenli yılların Türkiye'sinde çocuklu bir kadın olarak yaralarını sarıp ayakta durabilecek miydi? *** Hatırladığı o hayat dolu delikanlının yerinde gördüğü adamın güçlü duruşuyla içten içe gurur duydu Ayşem. Murat harcanıp gitmemiş, aksine hayatını kurtarmanın da ötesinde güzel bir düzen kurmuştu kendisine. Buruk bir sesle tespitini dile getirdi. "Zaman sana cömert davranmış." Ne olur bakma öyle, gözlerindeki kırgınlık mezarım olacak yoksa. En benim yüreğimde saklı kalansın, bilmiyormuş gibi küsme. "Öyle görünmesine sevindim." Rahatlatma vicdanını, iyi değilim ben. Görmüyormuş gibi gururla bakma yüzüme. Değil iyileştirmek, kabuk bile bağlatamadım üstüne. Sen benim yüreğimde hiç iyileşmeyeceğini bildiğim yaramsın.