Zamanın eskitemediği, ayrılığın unutturamadığı bir aşk...
Kader onları iki ayrı uca sürüklese de sevdalarını yüreklerinden atamayan iki âşıktı Ayşem'le Murat. Araya giren yıllar, insanlar, dayatılan hayatlar kavuşmaya engeldi belki ama sevmeye değildi. Ne kadar acıtsa da Ayşem'in yapmaya gücünün tek yettiği şey yüreğini Murat'a saklamak, onu sevmeye devam etmekti. Onu tutsak eden prangasıyla her gün öncekinden daha karanlık sabahlara uyandığı bir evde hayata tutunmaya çalışırken ona güç veren tek şey kızıydı. Güneşin battığı hayatının karanlığına ay gibi doğmuştu Aylin. Ancak karanlıkla savaşmayı başaramazsa sadece onun değil, yaşama sebebi olan kızının da ışığı sönecekti.
Peki, Ayşem seksenli yılların Türkiye'sinde çocuklu bir kadın olarak yaralarını sarıp ayakta durabilecek miydi?
***
Hatırladığı o hayat dolu delikanlının yerinde gördüğü adamın güçlü duruşuyla içten içe gurur duydu Ayşem. Murat harcanıp gitmemiş, aksine hayatını kurtarmanın da ötesinde güzel bir düzen kurmuştu kendisine. Buruk bir sesle tespitini dile getirdi.
"Zaman sana cömert davranmış."
Ne olur bakma öyle, gözlerindeki kırgınlık mezarım olacak yoksa. En benim yüreğimde saklı kalansın, bilmiyormuş gibi küsme.
"Öyle görünmesine sevindim."
Rahatlatma vicdanını, iyi değilim ben. Görmüyormuş gibi gururla bakma yüzüme. Değil iyileştirmek, kabuk bile bağlatamadım üstüne. Sen benim yüreğimde hiç iyileşmeyeceğini bildiğim yaramsın.
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....