Karşımda duruyordu, bir eli arkadaki demir boruya kelepçelenmiş. Dağınık saçları içinde kaybolmak isteyeceğim kadar eşsiz.. Kelepçe anahtarı oysa ki cebindeydi.. "Bunu yapmayacaksın, bana söz vermiştin!" dakikalardır bağırıyordu. Sesi kısılmıştı, hırıltılı çıkıyordu. Tuttuğum sandalyeyi saatin tam karşısına getirdim. Ve ona doğru yaklaştım. Duvara doğru çömelmiş, ağlamak üzereydi.Göz altları morarmış, kelepçeli eli kanamıştı. İçim öldü o zaman. Bende onun gibi çömelip yüzünü avuçlarım içine aldım. "Tik tak.. tik tak, zaman doluyor. Hatırla beni." bir damla yaş süzüldü gözlerimden. Boşta kalan eliyle sildi o yaşı. "Başka bir yolu daha var, lütfen yapma. Sana yemin ederim, sen yaparsan aynısını bende yaparım. Yemin ederim ki, yaparım!" son cümlede bağırmıştı kısılan sesine rağmen. "En doğru yol bu, ölmeliyim." ellerim titriyordu. "Seni sevmiyorum, senden hoşlanmıyorum. Adı yok bunun sen benim ölümsüzümsün. Kelimelerle ifade edemiyorum, ölsem bile yanımda olacaksın. Biliyorum." titrek nefesim çaresizdi. "Bencil oldum ben hep. Ama yapma biz böyle ölümsüz olamayız. Ölünce mi ölümsüzüz?" gözlerinin akı, kanlar içindeydi. Artık sesi çıkamıyordu. "Sandalyenin üzerine çıktım. Yelkovan 9'u gösterince tavana asılı ipi boynuma geçirdim ve bir dakika bekledim, zaman doluyordu. Tik tak. Ona daha da bakmadım gözlerimi kapattım. Ama çığlıkları yükseliyordu. Bağırıyordu, "Umudumdun, yapma!!" duymadım. İçimden saymaya başladım, 58,59,60.. Ama ben ölümsüzdüm.All Rights Reserved
1 part